Düzce Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi, Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi ve Giresun Üniversitesi bilim insanları; depremleri, artçılarını, saha gözlemlerini, yapısal hasarları ve ileriye dönük önerileri içeren değerlendirme raporu yayınladı.
“Acı Tecrübelere Rağmen Geçmişte Yaşanan Hatalar Günümüzde de Devam Ediyor”
Yer kabuğunda bulunan fay hatları boyunca tektonik plakaların ani kırılması sonucu meydana gelen depremler, öncesinde risklerin azaltılmaması nedeniyle büyük afetlere dönüştüğünün vurgulanması ile başlayan rapor, Kelimenin tam anlamıyla bir deprem ülkesi olan Türkiye’de her geçen gün çeşitli büyüklüklerde depremler yaşandığını hatırlattı. 6 Şubat 2023 tarihinde Doğu Anadolu Fay Hattı üzerinde 9 saat arayla meydana gelen iki büyük depremin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bulunan 11 ilimizi doğrudan etkileyen ve tüm ülkeyi yasa boğan deprem raporunda ortaya çıkan en çarpıcı gerçeğin; özellikle yer seçimi, yapı teknolojisi ve yapı tasarımı anlamında geçmişte yaşanan depremlerin ardından acı tecrübelerle uzmanlar tarafından tespiti yapılan hataların birçoğunun günümüzde devam ettiği anlatıldı.
Türkiye’nin 2023 Yılı Milli Gelir Beklentisinin Yüzde Dokuzuna Denk Geliyor
Yaşanan Kahramanmaraş depremlerinin 108.812 km2’lik bir alanda etkili olması nedeniyle bölgeye ulaştırılması gereken yardımların kara ve demir yollarında meydana gelen hasarlar nedeniyle aksadığı ve bu altyapıların bakım-onarımları tamamlanıncaya kadar bölgesel gecikmeler yaşandığını gözlemleyerek kayda geçirildiği raporda; “T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre, “asrın felaketi” olarak adlandırılan bu depremlerin ülkemize maliyetinin yaklaşık 103.6 milyar dolar ile Türkiye’nin 2023 yılı milli gelir beklentisinin yüzde dokuzuna denk geldiği ve 1999 Marmara Depremi’nden yaklaşık 6 kat daha fazla maddi hasar ve kayıplara neden olduğu tutanaklara geçilmiştir.” ifadeleri kullanıldı.
“Güçlendirme veya Kentsel Dönüşüm Seçenekleri Acilen Uygulanmalı”
Ülkemizde özellikle 2000 yılı öncesi yapılan bina stoğu ülkemizde yaşanması muhtemel depremlerde riskleri oldukça artırdığını belirten raporda, “Risk taşıyan eski ve yeni binalarda yerel yönetimler ve halkın el ele vererek onarım ve güçlendirme, yerinde dönüşüm veya kentsel dönüşüm seçeneklerinin acil bir biçimde hayata geçirilmesi gerektiği artık yadsınamaz bir gerçektir. Bunun yanında, yaşanacak olası depremler sonrası hemen kullanılması gereken okul binaları, hastaneler, ibadethaneler, spor tesisleri gibi kamu binalarının beklenen performans seviyesini sağlayamamaları kısa vadede alınacak hizmetlerin aksamasına neden olmaktadır.” denildi.
Risk azaltma faaliyetleri için ivedi olarak depreme dirençli şehirlerin oluşturulması sonucuna varılan raporda, afetler karşısında dirençli kentlerin oluşturulması konusunda yerel yönetimler ile halkın iş birliği yapmasının önemi yanında, kamu kurumları ile üniversitelerin farklı bölümlerinin birlikte çalışması gerekliliği unutulmaması gerektiği vurgulandı.